-
1 put the bite on smb
baskı yapmak -
2 use force
baskı yapmak -
3 put the bite on smb
baskı yapmak -
4 use force
baskı yapmak -
5 press gang smb. into doing smth
baskı yapmak, zorlamakEnglish-Turkish dictionary > press gang smb. into doing smth
-
6 put leverage on smb
baskı yapmak, yaptırım uygulamak -
7 press gang smb. into doing smth
baskı yapmak, zorlamakEnglish-Turkish dictionary > press gang smb. into doing smth
-
8 put leverage on smb
baskı yapmak, yaptırım uygulamak -
9 nötigen
baskı yapmak————————sıkıştırmakzorunlu kılmak -
10 unterdrücken
baskı yapmakbastırmakezmek -
11 Druck
1. kein pldurch einen \Druck auf den Knopf düğmeye basarak2) ( Zwang) baskı;\Druck hinter etw machen bir işin yapılması için baskı yapmak;unter \Druck stehen baskı altında olmak;jdn unter \Druck setzen birine baskı yapmak3) ( das Drucken) basım;in \Druck gehen basımına başlamak2. <-(e) s, Drücke> m1) phys basınç2) (sl) ( Schuss Rauschgift) doz -
12 pression
-
13 pressure
n. basınç, tazyik, baskı, pres, zorlama, sıkıntı, sıkışma, darlık————————v. basınç uygulamak, baskılamak, baskı yapmak, zorlamak* * *basınç* * *['preʃə]1) ((the amount of force exerted by) the action of pressing: to apply pressure to a cut to stop bleeding; A barometer measures atmospheric pressure.) basınç, baskı2) ((a) strain or stress: The pressures of her work are sometimes too much for her.) baskı, stres3) (strong persuasion; compulsion or force: He agreed under pressure.) zorlama, baskı•- pressure cooker -
14 press for
sıkıştırmak, baskı yapmak (için), ihtiyaç göstermek, lehinde propaganda yapmak* * *baskı yap* * *(to try to get; to keep demanding: The miners are pressing for higher wages.) ısrarla istemek, sıkıştırmak -
15 გაძაბუნება
i.zulüm, baskıf.baskı yapmak, zulm etmek, eza yapmak -
16 давление
basınç,baskı* * *с1) basınç (-cı)пар давле́нием в де́сять атмосфе́р — on atmosferlik buhar
2) перен. baskıока́зывать давле́ние на кого-л. — birine baskı yapmak
подверга́ться давле́нию извне́ — dışarıdan baskıya uğramak
••кровяно́е давле́ние — tansiyon, kan basıncı
у неё пони́зилось давле́ние — tansiyonu düştü
-
17 coerce
v. zorlamak, mecbur etmek, baskı yapmak, baskı altında tutmak* * *1. baskı yap 2. zorla* * *[kəu'ə:s](to force (a person into doing something).) zorlamak- coercion -
18 press
n. basın, basın mensupları, baskı, sıkacak, pres, cendere, mengene, matbaa makinesi, pres ütü, sıkışıklık, acele, kalabalık, izdiham, zorla askere alma————————v. baskı yapmak, sıkıştırmak, sıkmak, basmak, sıkmak (limon vb.), topluca ilerlemek, zorlamak, ütülemek, preslemek, acil olmak* * *1. bas (v.) 2. bastır (v.) 3. basın (n.)* * *[pres] 1. verb1) (to use a pushing motion (against): Press the bell twice!; The children pressed close to their mother.) basmak2) (to squeeze; to flatten: The grapes are pressed to extract the juice.) bastırmak, preslemek3) (to urge or hurry: He pressed her to enter the competition.) acele ettirmek, sıkıştırmak4) (to insist on: The printers are pressing their claim for higher pay.) ısrar etmek5) (to iron: Your trousers need to be pressed.) ütülemek2. noun1) (an act of pressing: He gave her hand a press; You had better give your shirt a press.) ütüleme2) ((also printing-press) a printing machine.) baskı makinası3) (newspapers in general: It was reported in the press; ( also adjective) a press photographer.) basın4) (the people who work on newspapers and magazines; journalists: The press is/are always interested in the private lives of famous people.) basın mensupları5) (a device or machine for pressing: a wine-press; a flower-press.) pres; mengene•- pressing- press conference
- press-cutting
- be hard pressed
- be pressed for
- press for
- press forward/on -
19 прижимать
несов.; сов. - прижа́ть1) bastırmak; sıkıştırmak, kıstırmakприжа́ть кого-л. к груди́ — birini göğsüne bastırmak
ему́ прижа́ло ру́ку две́рью — elini kapıya sıkıştırmış / kıstırmış
2) перен., разг. ( притеснять) baskı yapmak, baskı altında tutmak, ezmek••прижа́ть кого-л. к стене́ — birini köşeye sıkıştırmak
-
20 притеснять
несов.; сов. - притесни́тьbaskı yapmak, baskı altında tutmak, ezmek
См. также в других словарях:
baskı yapmak — 1) bir kimseyi bir işi yapmaya zorlamak, zor kullanmak 2) sp. oyuncunun rahat hareket etmesini engellemek … Çağatay Osmanlı Sözlük
baskı — is. 1) Bir eserin basılış biçimi veya durumu Baskı yanlışlıkları yüzünden kapatılan gazeteler vardı. A. Ş. Hisar 2) Bası sayısı Bu gazetenin baskısı yüz bindir. 3) Bir eserin tekrarlanarak yapılan baskı işlemlerinden her biri Sözlüğün yeni… … Çağatay Osmanlı Sözlük
basınç yapmak — bir yüzey üzerine güç kullanarak baskı yapmak Katı cisimler, üzerine konuldukları yüzeylere, yere doğru, sıvılar ise içinde bulundukları kabın dibine ve yanlarına doğru basınç yaparlar … Çağatay Osmanlı Sözlük
pres yapmak — sp. karşı takımın oyun kurmasını baskı yaparak engellemek … Çağatay Osmanlı Sözlük
tahakküm etmek — baskı yapmak, zorbalık etmek, hükmetmek O, işbaşına geldiği zaman etrafındakilere böyle tahakküm ederdi. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
bastırmak — i 1) Basma işini yaptırmak Çok güçlüydü, bastırdı, omuzlarını yatağa yapıştırdı âdeta. T. Dursun K 2) Zararlı bir olayı önlemek Yangını bastırmak. 3) Durdurmak İsyanı bastırmak. 4) Üstünlüğünü göstermek Şişman, kısa boylu bir yüzbaşı usulsüzlükte … Çağatay Osmanlı Sözlük
sıkboğaz — is. Bir şey yaptırmak için birini zorlamak, baskı yapmak anlamlarına gelen sıkboğaz etmek deyiminde geçer Sen bizi sıkboğaz ediyorsun diyorum yani bu işi yarına bıraksak ha... M. İzgü … Çağatay Osmanlı Sözlük
tazyik etmek — 1) zorlamak, baskı yapmak 2) sıkıştırmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
yakasına çökmek — zorlamak, baskı yapmak Bereket versin hekimler sıkı bastılar, yengem de yakana çöktü de seni biraz hizaya getirdiler. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
el — 1. is., anat. 1) Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve iş yapmaya yarayan bölümü El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk. Z. O. Saba 2) Sahiplik, mülkiyet Elden çıkarmak. Elimdeki bütün parayı… … Çağatay Osmanlı Sözlük
pres — is., tek., Fr. presse 1) İşletme, onarma, düzletme vb. işlemlerin uygulanması için bir nesneyi, iki ağırlık arasında mekanik olarak sıkıştırmaya yarayan alet, mengene, cendere 2) Üzüm, elma, zeytin vb. meyve ve sebzeleri sıkarak suyunu, yağını… … Çağatay Osmanlı Sözlük